Türkiye-Yunanistan Karasuları Sorunu
Bir
devletin deniz kıyıları boyunca tam egemenlik haklarını uyguladığı belli
genişlikteki suşeridine ‘‘Karasuları’’ denir. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin
(BMDHS) 2’nci maddesine göre devletler karasuları üzerinde de egemenlik
haklarına sahiptir. Ancak bu hak sınırsız değildir. Karasularının sınırları ilk
defa Danimarka tarafından 1598 yılında 1 Fersah (3 mil) olarak uygulanmaya
başlamıştır. Benzer şekilde Fernando Galiani adlı İtalyan diplomat 1782 yılında
dönemin teknolojik imkânlarının mümkün kıldığı en uzun top menzili olan 3 mil
sınırını tekrarlamıştır. Bu sınır 1930 yılında La Haye Kodifikasyon
Konferansı’nda tartışmaya açılana kadar gayrı resmi olarak kullanılmaya devam
edilmiştir. Konferansta denizcilik alanında gelişmiş devletler 3 mil ilkesini
savunurken diğer devletler daha geniş bir alan talebinde bulunmuştur.
I. Birleşmiş
Milletler Deniz Hukuku Konferansı 86 ülkenin katılımıyla 24 Şubat-28 Nisan 1958
tarihleri arasında Cenevre’de toplanmış, karasularının sınırı hakkında bir netice
elde edilememiştir. 17 Mart 1960 yılında 60 ülkenin katılımıyla toplanan II.
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansı’nda karasuları için teklif edilen 6
mil sınırı bir oyla reddedilmiştir. III. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku
Konferansı 1973 yıllında başlamış ve sekiz yıldan uzun sürmüştür. Konferansta karasuları
genişliği, bitişik bölge genişliği, boğazlardan geçiş, deniz tabanındaki canlı
ve cansız kaynakların işletimi, münhasır ekonomik bölgenin tanımı ile kapalı ve
yarı kapalı denizlerin hukuki durumları açıklığa kavuşturulmuştur. 1982 yılında
imzaya açılan sözleşme 29 Temmuz 1994 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu’nda onaylanarak geçerlilik kazanmıştır. Yunanistan sözleşmeye 21 Temmuz
1995 tarihinde imza atmış, Türkiye ise hazırlık ve tartışma aşamalarında katkı
sunmasına rağmen sözleşmeye imza atmamıştır.
Türkiye
ile Yunanistan arasındaki savaş durumu Lozan Barış Antlaşması ile sona erdiğinde
uluslararası ilişkilerde kabul gören 3 mil sınırı Ege Denizi için de
uygulanmıştır. Lozan Antlaşması ile Türkiye ve Yunanistan’ın yaşamsal
ihtiyaçları gözetilerek siyasi ve askeri bir denge kurulmuş, hakkaniyet
esaslarına uygun oluşturulan denge ile Ege Denizi’nde karasularının dağılımı;
Türk karasuları %5, Yunan karasuları %22,3, egemenliği devredilmemiş
formasyonlar %2,2 ve uluslararası sular %70,5 şeklinde olmuştur. Böylece uluslararası
sular maksimum düzeyde tutulmuş, Türkiye ve Yunanistan askeri ve sivil deniz
unsurları için uygun deniz alanları yaratılmıştır.
Bağımsızlığı
verildiği tarihten itibaren devamlı suretle revizyonist politikalar izleyen
Yunanistan, Lozan Antlaşması’nın üzerinden daha on yıl geçmeden 17 Eylül 1936 tarihinde
çıkardığı 230 sayılı kanun ile tek taraflı olarak karasularını 6 mile
çıkarmıştır. Türkiye başlangıçta Lozan Antlaşması ile sağlanan açık deniz
oranının yüksekliğini savunmaya devam etmiş ancak Yunanistan’ın geri adım
atmaması neticesinde 1964 yılında çıkarılan 476 sayılı Karasuları Kanunu 1’inci
maddesi ile karasularını 6 mil olarak ilan etmiştir. Bahse konu kanunun 2’nci
maddesi ile de aynı denizde daha geniş karasuları uygulayan devletlere karşı
mütekabiliyet esasına göre karasularının genişliğini belirleme ve uygulama
hakkını saklı tuttuğunu beyan etmiştir. Bu durum neticesinde Ege Denizi’ndeki
dağılım Türk karasuları %7,5, Yunan karasuları %39,1, egemenliği devredilmemiş
formasyonlar %4,7 ve uluslararası sular %48,7 şeklinde olmuştur. Bu şekliyle
Ege Denizi batı kenarındaki suyolundan serbest geçiş imkânı ortadan kalkmıştır.
Türkiye,
27 Şubat 1974 tarihinde Yunanistan’a verdiği nota ile Ege Denizi’ni yarı kapalı
bir deniz olarak tanımlamış ve 20 Mayıs 1982 tarihinde çıkardığı 2674 sayılı
Karasuları Kanunu ile 476 sayılı kanunu iptal ederek daha açık bir kanun
yürürlüğe koymuştur. 2674 sayılı kanunda karasuları genişliği konusundaki
önceliği karşı tarafa bırakan mütekabiliyet ilkesi de kaldırılmıştır.
Yunanistan
6 mil karasuları genişliğinin kendisine sağladığı avantajlı durumla da yetinmemiş
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne dayanarak Ege Denizi’nde
karasularını 12 mile çıkarabileceğini deklare etmeye başlamıştır. Bunun üzerine
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 8 Haziran 1995 tarihli oturumunda aldığı karar
aşağıda olduğu gibidir.
‘‘Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yunanistan Hükümetinin Lozan
ile kurulmuş dengeyi bozacak biçimde Ege'deki karasularını 6 milin ötesine
çıkarma kararı almayacağını ümit etmekle birlikte, böyle bir olasılık
durumunda, ülkemizin hayatî menfaatlerini muhafaza ve müdafaa için, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetine, askerî bakımdan gerekli görülecek olanlar da dâhil
olmak üzere, tüm yetkilerin verilmesine ve bu durumun Yunan ve dünya kamuoyuna
dostane duygularla duyurulmasına karar vermiştir.’’
Yunanistan
ise 21 Temmuz 1995 tarihinde sözleşmeye imza atarken yayınladığı bildiri ile
BMDHS’nden doğan haklarının kullanım zamanına ve şekline ulusal stratejileri
doğrultusunda karar vereceklerini açıklamıştır.
Ege
Denizi, coğrafi özellikleri ile özellikle Anadolu kıyılarını kuzeyden güneye
doğru saran adaların mevcudiyeti ile yarı kapalı bir denizdir. Yunanistan Ege
Denizi’nde karasuları sorununun varlığını kabul etmemekte, sorunun Türkiye
tarafından uluslararası hukukun ihlal edilmesinden kaynaklandığını iddia
etmektedir. Türkiye ise Ege Denizi’nde karasularını genişletmek suretiyle sahip
olduğu adalar sayesinde Yunanistan’ın hakkaniyet ilkesine ve uluslararası
hukuka aykırı hareket ettiğini savunmaktadır.
Yunanistan
karasuları sınırlarının 12 mil olması hakkındaki tezlerini uluslararası
hukuktan doğan hakkı olarak görmekte ve BMDHS’nin 3’üncü maddesine
dayandırmaktadır. Bahse konu madde devletlerin karasularının genişliğini belirleme
hakkına sahip olduğu ancak her halde bu sınırın 12 mili geçemeyeceğini
belirtmektedir. Oysa bahse konu sözleşmenin 15’inci maddesi kıyıdaş devletler arasında
karasularının sınırlandırılmasını, 300’üncü maddesi de devletlerin karasularını
belirleme hakkını kötüye kullanamayacaklarını vurgulamaktadır. Ayrıca BMDHS 122’nci
madde kapalı ve yarı kapalı denizlerin tanımını yaparken, 123’üncü madde kapalı
veya yarı kapalı denizlere kıyısı bulunan devletlerarasındaki iş birliği
usullerini açıklamaktadır.
Türkiye
konuyu ele alırken genel olarak Lozan Antlaşması ile belirlenen iki sahildar
devlete sınırlı egemenlik hakkı tanınarak uluslararası suların genişliğinin
hedeflendiği ve denge olarak da adlandırılabilecek durumun devamını
savunmaktadır. Hali hazırda kesintisiz uluslararası suların temini göz önünde
tutulduğunda Ege Denizi’nde uygulanabilecek karasuları sınırı maksimum 6 mildir.
Karasularının
genişliği, bir başka devletin karasularının açık denize bağlantısını
engelleyecek şekilde tespit edilemez. Bu yüzden Türkiye, III. Birleşmiş
Milletler Deniz Hukuku Konferansına katkı verirken 12 mil kuralının her denizde
uygulanamayacağında ısrarcı olmuş ve neticede sözleşmeye imza atmamıştır.
Türkiye tarafından devletlerin kendi karasularını belirleme hakkına saygı
duyulmakla beraber bu hakkı kullanırken sahildar devletler ile mutlaka
anlaşılması gerektiği vurgulanmaktadır. Zira Uluslararası Adalet Divanı benzer konularla
ilgili kararlarında, her ne kadar karasuları sınırının belirlenmesinin bir
ülkenin egemenlik hakkı olduğu kabul edilse de üçüncü devletler açısından
geçerliliği konuyu uluslararası hukukun bir parçası haline getirdiğini
belirtmektedir. Türkiye ayrıca halen yürürlükte olan 2674 sayılı Karasuları
Kanunu’nun 1’inci maddesi ile karasuları sınırını belirlerken hakkaniyet
ilkesine bağlı kalacağının altını çizmiştir. Bu madde ile Türkiye dayatmacı
değil uzlaşmacı olduğunu göstermiştir.
Yunanistan
bağımsızlığı verildiği günden bu yana genel olarak antlaşmaları kendi açısından
yorumlama çabası içinde olmuştur. Karasuları konusunda da iddia ettiği gibi
sınır 12 mil olarak belirlenirse Türk karasuları %8,76, Yunan karasuları %60,33,
egemenliği devredilmemiş formasyonlar %5.37, uluslararası sular ise %19,71 'e
inecektir. Bu durumda Ege Denizi’nde kesintisiz uluslararası suyolu kalmayacak
başta Türkiye olmak üzere Karadeniz’e sahildar devletlerin de açık denizlere
ulaşımını ortadan kaldıracaktır.
Ege
Denizi Yunanistan’ın antlaşmaları tek taraflı olarak yorumlamasına bırakılamayacak
kadar önemlidir. Günümüzde dünya ticaretinin tonaj olarak %85’i deniz yolları
ile yapılmaktadır. Taşınan yükler incelendiğinde üçte birinin devletler için
yaşamsal öneme sahip enerji sektörüne (%6 Gaz ve Kimyasal Madde, %10 Petrol
Ürünleri, %17 Ham Petrol) ait olduğu görülmektedir. Türkiye de dış ticaret
taşımasının %88,47’sini deniz yolları ile yapmaktadır. Ege Denizi, deniz
taşımacılığı anlamında Rusya ve Karadeniz’e sahildar devletler için de
önemlidir. Öyle ki bu devletler için tek deniz ulaşım yoludur. Yunanistan’ın
istediği 12 mil karasuları oluştuğu takdirde açık denizlere serbest ulaşım imkânı
olmayacak ve taraf devletler için geriye zararsız geçişten başka çıkar yol
kalmayacaktır.
Zararsız
geçiş hakkı kavramı karşıt çıkarları uzlaştıran bir kavramdır. 1958 Cenevre
Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesinin 14-17’nci maddeleri bir devlete ait
karasularında yabancı bayraklı gemilerin seyretmesine müsaade eden zararsız
geçiş hakkını ve geçişe dair kuralları tanımlamıştır. Ancak egemen devlet güvenlik
gerekçesiyle geçişe engel olabilmektedir. Bu nedenle serbest geçiş hakkının
kullanıldığı uluslararası suların varlığı deniz taşımacılığı için olmazsa olmaz
bir ihtiyaçtır.
Türkiye’nin
Ege Denizi’nde ulaşım dışında da menfaatleri bulunmaktadır. Bunların en
önemlilerinden biri ülke savunmasının etkin bir unsuru olan Deniz
Kuvvetleri’nin ihtiyacı olan Akdeniz’e geçiş maksatlı kullanacağı uluslararası
sular ve eğitim alanlarıdır. Bununla birlikte karasuları genişliğinde meydana
gelecek olumsuz genişlemenin Ege Denizi’ndeki canlı ve cansız kaynakların
kullanımında da kayba neden olacaktır.
Sonuç olarak; ister karada ister denizde olsun sınırlar bir devletin mutlak
egemenlik hakkını kullanacağı alanı gösteren dış hatlardır. Ancak bu hatlar
belirlenirken karada sınır komşusu olunan, denizde ise sahildar olan devletler
ile karşılıklı olarak anlaşmaya varılmış olmalıdır. Aksi durumda ülkeler
arasında çatışmaya varabilecek krizlerin oluşması mümkündür. Günümüzde
karasuları konusunda karar verecek uluslararası kabul gören bir otorite
olmayışı devletleri karşılıklı iletişime zorlamaktadır. Bu bağlamda Ege
Denizi’nde temel sorun egemenlik ve paylaşımdır.
Ege
Denizi’ndeki adaların egemenlik süreci incelendiğinde Osmanlı İmparatorluğu’nun
bu adaları Venedikliler, Cenevizliler ve St. Jaen Şövalyeleri’nden aldığı
görülmektedir. Burada vurgulanması gereken Ege Denizi’ni kendisine tarihi miras
olarak görme iddiasında bulunan Yunanistan’ın bu sürecin hiçbir aşamasında
tarih sahnesinde olmadığıdır.
1830
yılında bağımsızlığı verilen Yunanistan topraklarını günümüze kadar tam sekiz
kat büyütmüş olup tamamı Osmanlı İmparatorluğu toprakları aleyhine olmuştur. Yunanistan,
Ege Denizi adalarını kuruluş (1830), Balkan Savaşı (1913) ve Paris İtalyan
Antlaşması (1947) ile üç aşamada elde etmiş olup, karasularını 12 mile
çıkararak özellikle kendi anakarasının tam tersi istikametinde egemenliği
altında bulundurduğu adalardan faydalanarak Ege Denizi’ni kapalı bir denize
çevirerek Türkiye’yi dar bir kıyı şeridine hapsetmek amacında olduğu
değerlendirilmektedir.
Karasuları
genişliği 12 mil olarak belirlendiği takdirde uluslararası sular Lozan
Antlaşması ile kurulan dengeye göre yaklaşık dört misli azalırken Yunanistan,
Ege Denizi’nin mutlak hâkimi durumuna gelecek ve deniz ulaştırmasının serbest
ve kesintisiz olması ilkesi ortadan kalkacaktır. Açık denizlerin aleyhine
oluşacak bu denli küçülmenin sonuçları da oldukça ciddi olacaktır. Karasularının
12 mile çıkarılması EGAYDAAK Sorunu, Kıta Sahanlığının Sınırlandırılması Sorunu,
Hava Sahası Sorunu, FIR Sorunu ve Arama Kurtarma Sorununa olacak etkileri de
göz önünde bulundurularak kabul edilemez.
KAYNAKÇA
Ak, Gökhan (2014), ‘‘Ege’deki Hayalet: Türk- Yunan Deniz Sınırı, Durum
ve Etkiler’’, CTAD, 10(20), 255-288.
Arı, Tayyar
(1995), Ege Sorunu ve Türk-Yunan İlişkileri: Son Gelişmeler Işığında Kara
Suları ve Hava Sahası Sorunları, Ankara
Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 50, Sayı 1, ss. 51-68.
Başeren, Sertaç Hami (2006), Ege Sorunları, Ankara: Türk Deniz
Araştırmaları Vakfı Yayınları No:25.
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku
Sözleşmesi, BM Enformasyon Merkezi UNIC, Ankara
Deniz Ticaret
Odası (2018), Deniz Sektörü Raporu 2017, İstanbul.
Karagöz, Mahmut
(2005), ‘‘Ege Denizi’nde Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılması’’, İstanbul: Deniz Basımevi Müdürlüğü.
Kudu, Ünsal
(2009), Türkiye-Yunanistan Karasuları Sorunu, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi, İstanbul.
Küçük, Cevdet
(2001), Ege Adalarının Egemenlik Devri
Tarihçesi, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.
Türkçe Sözlük (1998), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, Cilt 2.
476 Sayılı KarasularKAYNAKÇA
Ak, Gökhan (2014), ‘‘Ege’deki Hayalet: Türk- Yunan Deniz Sınırı, Durum
ve Etkiler’’, CTAD, 10(20), 255-288.
Arı, Tayyar
(1995), Ege Sorunu ve Türk-Yunan İlişkileri: Son Gelişmeler Işığında Kara
Suları ve Hava Sahası Sorunları, Ankara
Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 50, Sayı 1, ss. 51-68.
Başeren, Sertaç Hami (2006), Ege Sorunları, Ankara: Türk Deniz
Araştırmaları Vakfı Yayınları No:25.
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku
Sözleşmesi, BM Enformasyon Merkezi UNIC, Ankara
Deniz Ticaret
Odası (2018), Deniz Sektörü Raporu 2017, İstanbul.
Karagöz, Mahmut
(2005), ‘‘Ege Denizi’nde Deniz Yetki
Alanlarının Sınırlandırılması’’, İstanbul: Deniz Basımevi Müdürlüğü.
Kudu, Ünsal
(2009), Türkiye-Yunanistan Karasuları Sorunu, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Marmara Üniversitesi, İstanbul.
Küçük, Cevdet
(2001), Ege Adalarının Egemenlik Devri
Tarihçesi, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.
Türkçe Sözlük (1998), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, Cilt 2.
476 Sayılı Karasuları Kanunu.
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/11711.pdf,
(Erişim
Tarihi: 03 Nisan 2019).
1958
Cenevre Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi. http://www.turkishgreek.org/
kuetuephane/item/134-1958-cenevre-deniz-hukuku-soezlesmeleri-kara-suları-ve-bitisik-boelge-soezlesmesi,
(Erişim Tarihi: 07 Nisan 2019).
2674 Sayılı Karasuları Kanunu.
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/17708.pdf,
(Erişim Tarihi: 04 Nisan 2019).
TBMM 19. Dönem 4. Yasama Yılı 121. Birleşim 20 Haziran 1995 Tarihli
Oturum Tutanağı https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_b_sd.birlesim_baslangic?p4=692&p5=t&page1 (Erişim Tarihi: 04 Nisan 2019).
476 sayılı Karasuları Kanunu.
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/11711.pdf,
(Erişim
Tarihi: 03 Nisan 2019).
1958
Cenevre Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi. http://www.turkishgreek.org/
kuetuephane/item/134-1958-cenevre-deniz-hukuku-soezlesmeleri-kara-suları-ve-bitisik-boelge-soezlesmesi,
(Erişim Tarihi: 07 Nisan 2019).
2674 Sayılı Karasuları Kanunu.
http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/17708.pdf,
(Erişim Tarihi: 04 Nisan 2019).
TBMM 19. Dönem 4. Yasama Yılı 121. Birleşim 20 Haziran 1995 Tarihli
Oturum Tutanağı https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_b_sd.birlesim_baslangic?p4=692&p5=t&page1 (Erişim Tarihi: 04 Nisan 2019).
Yorumlar
Yorum Gönder